PAZARCIK
Eski Çağlar:
Bölgenin prehistorik (tarih öncesi) dönemlerden beri önemli bir yerleşim yeri olduğu bilinmektedir. Bu günkü Yukarı Pazarcık yakınındaki Kırk Mağaralar ,Sapaca mevkiindeki mağara mezarlar ile mahalli olarak ‘Dinemeç’diye söylenen küçük tepede ve Büyükpınar çevresinde bulunan kalıntılar bunu doğrulamaktadır. Bu mezar ev olarak kullanılan mağaralarda bulunan insan iskeletlerinin üzerleri taşla kapatılmış olup, aynı mezarlarda içinde sıvı bir madde(muhtemelen gözyaşı) bulunan küçük şişelere rastlanılmıştır. Yine Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Doç.Cevdet Merih EREK tarafından 2007-2008 yıllarında yapılan bilimsel yüzey araştırmaları bulgularına göre; Aksu vadisindeki Yusufun Kayası denilen alandaki mağara evin “epi paleolitik-eskitaş”dönemine ait olduğu ve M.Ö.14.bin yıla ait, Atatan mevkiindeki “Çeto’nun Mağarası”olarak söylenen mağra ise yine eski taş dönemine ait olup,yaklaşık M.Ö. 16-17.Binli yıllara ait hayat bulgularını içermektedir. Sarıl köyündeki mağaralar da “epi paleolitik” döneme ait insan barınaklarıdır. Salmanıpak köyündeki mağaraların ise orta paleolitik döneme ait oldukları belirlenmiştir. Bu bulgular ve araştırmaların sonucunda, Pazarcık ve çevresinde insan yerleşiminin M.Ö. 16-17. binli yıllara kadar geriye gittiği açık olarak görülmektedir. Diğer taraftan Kırkmağralar diye bilenen kaya oygusu mezar evler Roma Dönemi M.Ö. I.yuzyıla ait arkeolojik eserlerdir.
İlkçağlarda Roma-Helen hakimiyetinde bulunan bölgede çeşitli yerleşim merkezleri kurulduğu kesindir. Özellikle bugünkü Yukarı Pazarcık’ta ki Büyükpınar ve çevresi bu dönemlerde yoğun bir iskan bölgesi ve şehirleşmeye sahne olmuştur. Pazarcık yöresinin Roma- Comagene döneminde KATAMANA ismiyle anıldığı bilinmektedir. Pazarcık ve çevresinin Adıyaman ve çevresinde hüküm süren ve tipik bir Roma medeniyetinin temsilcisi olan Komagene Krallığının toprakları içinde yer aldığı kayıtlarda yer almaktadır. Ayrıca buralarda yapılan mahalli amaçlı kazı ve hafriyatlarda ortaya çıkan dik dörtgen şeklindeki temel taşları,sulama- içme suyu amaçlı kullanıldığı sanılan kireç-kum karışımı ve kiremitlerle yapılmış, şimdiki (Ulubahçe köyündeki kuyudan getirilen) uzun su kanalları, yine ele geçen Roma-Helen-Bizans dönemlerine ait madeni paralar da bölgenin bu zamanlarda iskan edildiğini gösterir maddi delilerdir. Bu yerleşimin kronolojik olarak tarihlerini tesbit etmek mümkün olmamakla birlikte Geç Hitit Döneminden (M.Ö.1200-700) sonra olduğu bilinmektedir.
1956-1961 yılları arasında, Sarıl ve Ganidağı yamaçlarında Prof. Kılıç KÖKTEN tarafından yapılan araştırmalar ile Kelibişler- Domuztepe Ören yerinde,K.Maraş Müzesi ile Prof.Elizabeth CARTER başkanlığında yapılan kazılarda ortaya çıkan M.Ö.6500-5000 yıllarına ait buluntular bölgenin Prehistorik(Tarih öncesi) devirlerde iskan edildiğini göstermektedir.Sarıl ve Ardıl yakınlarında mağaralarda bulunmuş kesici aletler,ok uçları ve tanrıça heykelciği tarih öncesinin arkeolojik belgeleri olarak günümüze kadar gelmiştir.Karaçay köyünde M.Ö.800-750 yıllarına tarihlenen üzerinde gök tanrısını motifi bulunan Hitit Steli, Doğanlı Karahasan köyünde bulunan ve aynı tarihlere denk gelen savaşcı motifli tanrı heykeli,- ile Pazarcıkta bulunan ,M.Ö. 9.yüzyıla ait kral heykeli Hitit egemenliğinin önemli arkeolojik belgeleridir. Romalıların bu bölgede uzun süre yerleşik medeniyet kurduklarını gösteren bir başka delilde Evri kasabasında kayalara oyulmuş su sarnıçları ve içerisi mezar taşı (stel)atölyesi olarak kullanılan iki mağara ile Tilkiler ve Ganidağı’ndaki su sarnıçlarıdır Bu sarnıçlar 7-8 metre derinliğinde,4-5 metre genişliğinde ağızları bir metre çapında olup,kaya oyularak açılmış içerisi sıva maddesi ile sıvanmıştır.Ganidağında ayrıca 8 adet kaya mezarı ve kaya barınağı bulunmakta olup, bunların 4-5 metre kare kullanma alanı olup,duvarlara oyulmuş,raflar ve üçgen pirizması şeklinde mum veya çıra koyacak küçük oyuklar mevcuttur.Yine Turunçlu köyünde bu tür arkeolojik eserler yer almaktadır. Ayrıca Tilkiler Hındolar Obasında tavşan büyüklüğünde taştan yapılmış fil heykelciği bulunmuş ve Maraş müzesine teslim edilmiştir.Yine Ufacıklı’daki Yılanlı mağara ile Paşa mağarası Roma devrine ait eserlerdir.
Hititler zamanında (M.Ö.2000-700) Pazarcık yöresinin, Mezopotamya ‘da siyasi varlık kuran Asurlular ile Hitit devleti arasında sınır teşkil ettiği, Kızkapanlı-Gözlügöl obasında bulunan Çivi yazılı sınır taşından anlaşılmaktadır.Bu sınır taşında iki tarafın krallarının sınır konusunda anlaşmaya vardıkları Asurca çivi yazılı metin bulunmaktadır.
Bugünkü Türkçe ile sınır taşında yer alan anlaşma metni şöyledir:
Önyüz(M.Ö.810-783)
Asur ülkesinin kralı Şamsi-Adad ve Şamsi-Adad’ın saray hanımı olan Asur Ülkesinin kuvvetli kralının annesi, Dünyanın dört bucağının kralı Salmanaser’in gelini Şammuramat’ın(Semiramis) oğlu Asur ülkesinin kralı ADAD-NİRARİ’NİN sınır taşı.
Arpadlı Adrame’nin oğlu Atarsumki ile ittifakimdan sekiz kral Kummuh(Hitit) Kralı Uşpilulume’nin zamanında Adad-Nirari ve saray hanımı Sammuramat’a karşı Fırat nehrinin üzerinden(asker) gönderdiler.
Pakarabubuna şehrinde safların üzerine yürüdüm. Ordugahlarını aldım. Canlarını kurtarmak için yukarı çıktılar Bu sene Kummuh kralı İşpilulume ile Palam’ın oğlu Gurgum (Maraş) kralı arasında bu sınır taşını koydular(gönderdiler).
Onu(sınır taşını) İşpilulume’nin elinden veya oğullarının veya torunlarının elinden çalan adam kim olursa, Asur, Marduk,Sin ve Şamaş yargısında yanımda durmasın.
Tanrım Asur ve Haran’da oturan Sin’in tabusu.
Arka yüz: Tarih Salmanaser IV ( M.Ö. 782-772)
Dünyanın(dört bucağın) kralı Şamsi-Adad’ın oğlu Asur ülke sinin kralı, evrenin kralı, kuvvetli kral Adad-Nirari’nin oğlu Asur ülkesinin kralı, kuvvetli kralSALMANASER
Başkumandan . Şamsi-İlu, Şam üzerine yürüdüğü zaman, Şam kralı Hadiani’nin haracı olarak gümüş,altın,bakır, onun kızı ile zengin çeyizi, onun sarayının hadsiz hazinesini kendisinden aldım.
Dönüşümde bu sınır taşını Kummuh(Hitit) kralı İŞPİLULUME’ye verdim.
Onu(sınır taşını) İşpilulume’nin elinden veya oğullarının veya torunlarının elinden çalan adam kim olursa, Asur, Marduk,Sin ve Şamaş yargısında yanımda durmasın. Onun el açışına dikkat etmesinler. Ülkesini kerpiç ile devireyim….nasihat vermesin.
Tanrım Asur ve Haran’da oturan Sin’in tabusu.
Yukarıdaki açıklanan belgelerden anlaşılacağı üzere,Pazarcık ve çevresinin Hitit(Eti)-Asur devletleri arasında sınır teşkil ettiği,yer yer iki ülke arasında tampon bölge olarak ey diğiştirdiği sonucuna ulaşmak mümkündür. Bu yörenin Geç Hitit şehir devletlerinden (M.Ö.1200-700) GURGUM adıyla bilinen Maraş şehir devletinin sınırları içerisinde bulunduğu da muhakkaktır.
M.Ö. 546 yılında Anadolu’yu istila eden İrani kavimlerden Perslerin de bu bölgede geçici hakimiyet kurduklarını söylemek mümkündür.
Bu kapsamda yukarıda adı geçen sınır taşından başka, Pazarcık yöresinde bulunan ve çeşitli dönemlere ait(halen Kahramanmaraş Müzesinde sergilenen) eser-kalıntılar aşağıda verilmiştir:
1956-1961 yılları arasında Prof. Kılıç KÖKTEN tarafından yapılan araştırmalarda Sarıl ve Ardıl köylerinde prehistorik döneme ait kemik iğne ve objeler.
Karaçay köyünde M.Ö. 800-750 yıllarına tarihlenen Hitit Steli( üzerinde gök tanrısı motifi bulunmaktadır).
Doğanlı Karahasan köyünde yine M.Ö. 800-750 yıllarına tarihlenen Hitit Steli(üzerinde savaşcı motifi bulunmaktadır).
Pazarcık’ta bulunan Geç Hitit(M.Ö.9.yy) kral heykel steli
Helete(Düzbağ) beldesinde bulunan İlhanlı (İslami dönem) sikkeleri.
Kelibişler köyü Domuztepe Ören yerindeki Kahramanmaraş Müze Müdürlüğü koordinesinde ve Prof. Elizabeth CARTER başkanlığında yapılan kazılarda ortaya çıkan M.Ö. 6500-5000 yılları arasındaki Tel Halaf (Kuzey Suriye-Halaf Höyüğü) buluntuları, Roma dönemi buluntuları, kaplar, mühürler, kolyeler vb.
Arap-İslam Hakimiyeti:
Hz.Ömer zamanında bölgeye sefer yapan Halid bin Velid Pazarcık ve çevresini fethetmiştir(637).Bu tarihten itibaren Bizans(Roma) ve Araplar arasında bölgenin el değiştirdiğini görüyoruz. Araplar Bizans saldırılarını önlemek için özellikle Abbasiler zamanında Avasım şehirleri(sınır kaleleri ) kurmuşlardır. Bunlardan birisi de bu gün halk arasında ‘ Köroğlu Kalesi’ bilenen Aksu vadisindeki kaledir. Büyük taşlardan yapılı ve içinde su sarnıcı bulanan kalenin Abbasi savunmasının önemli noktası olduğunu göstermektedir.Yine Abbasiler zamanında Bozlar-Abbasiye yerleşim alanı olarak kullanılmıştır.Bozlar köyünün diğer ismi Saray olarak bilinmektedir. Küçük Üngüt ile Saray arasındaki büyük su kanalları muhtemelen Roma döneminin en önemli kalıntılarından birisidir. Abbasiye köyünün ismi de Abbasi varlığına bir delil olarak gösterilebilir.
Selçuklu ve Osmanlı Dönemi:
Türklerin 10.yüzyıldan itibaren Anadolu’ya geçişleri ile bölge de Türkmen aşiretlerinin yerleşmelerine sahne olmuştur. Özellikle 1071 Malazgirt savaşından sonra Orta Asya-Horasan-Maveraünnehir ve Batı Türkistan’dan gelen Türk boyları,değişik zamanlarda Anadolu’ya akarken, Moğol akınlarından kaçan Türkmen ve Yörük oymaklarının göçünden, Pazarcık ve çevresinin de bu kitle halinde yerleşmelerden nasibini aldığı açıktır. Kayıtlarda bölgenin 1085 tarihinde Emir Buldacı tarafından fethedildiği yazılıdır. 1563 tarihli Maraş Tahrir Defterinde Pazarcık Nahiyesine ait, Yazı Buldacı ve Yaka Buldacı isimli iki köyün bulunması, Selçuklu komutanı olan Emir Buldacının bu köylere adının verildiği kanısını oluşturmaktadır.
Anadolu Selçukluları zamanında Kudüs yolu üzerindeki bölgenin zaman zaman Haçlı istlasına ve talanına uğradığı kesindir. Zira Maraş ve çevresi 1098 yılında Haçlıların eline geçmiş, 1105 yılında tekrar Selçuklu Sultanı Kılıçarslan tarafından fethedilmiştir. Bölge bir ara Kilikya Ermeni Kırallığının istilasına da uğramıştır. Anadolu Selçukluların son zamanlarında (1258 ve sonrası) Anadolu’yu kasıp kavuran Moğol-İlhanlı istilasına karşı, Mısır Memlük Sultanı Baybars’ın kazandığı 1260 tarihindeki Aynı Calut savaşından sonra bölge Ermeni ve Moğol işgalinden kurtulmuştur. 1273 yılında Göynük Kalesi( bu gün Köroğlu kalesi diye bilenen kale) alınarak Memlüklere bağlanmıştır. Bu bilgiler ışığında Baybarsın Pazarcık üzerinden Anadolu’ya geçtiği iddiası gerçeğe çok yakındır. Tarih Profesörü Faruk SÜMER’in ifadesi doğrultusunda bu yolun Araban-Sarıl-Mülk –Ganidağı-Pazarcık-Göynük –Elbistan güzergahı olacağı kuvvetle muhtemeldir. Sarıl-Ganidağı arasında kesme taşlardan yapılmış geniş bir yol bu görüşü doğrulamaktadır. Bu gün Ulubahce ile Araban yol ayırımı arasında kalan ve çok yakın zamana kadar kesme taşlarla yapılmış yolun bulunduğu alan “Döşeme” ismi ile anılmaktadır. Bu bağlamda Mısır Sultanı Melik Kamil ile Anadolu Selçuklu Sultanı Alaiddin Keykubatın arasının açıldığı yıllarda ( M.1232-33) Melik Kamil’in büyük bir orduyla Anadoluya Pazarcık –Göynük üzerinden geçtiği, önce Maraş’ı ,(Sis) Kozan Ermenilerinden kurtardığı, ancak Keykubatın yolları tutması üzerinden geri döndüğü kayıtlarda yer almaktadır. Yine Helete(Düzbağ) de bulunan (Moğol(İlhanlı) sikkeleri bölgede İlhanlı hakimiyetinin de varlığını gösterecek tarihi delil olarak görülmektedir.
Öte yandan Maraş ve çevresinin Memlük üstünlüğüne geçmesinden sonra Moğol ve Ermeni saldırılarından kurtulan bölgede yaşayan BOZOK Türkmenleri ( Bayat-Afşar-Beydili) Dülkadirli Beyliğini kurmuşlardır. Dülkadir Beyliğinin bölgedeki diğer güçler olan Mısır Memlüklüleriyle, Kilikya Ermeni Krallığı, Sivas Eretna Beyliği ve Karaman Beyliği ile sonraları ise Osmanlı Devleti ile zaman zaman hakimiyet mücadelesi yaptıkları, özellikle Memlük ve Osmanlı Devletlerinin yanında veya karşısında yer almak zorunda kaldıkları bilinmektedir.
Maraş ve Elbistan çevresinde 200 yıla yakın egemen olan Dulkadir Oğulları, bölgenin önemli yerleşim yerlerinde bu güne ulaşan eserler meydana getirmişlerdir. Bu eserlerden ikisi Pazarcıkta bulunmaktadır. Bunlardan birisi Bulanıklı cemaatinin kışladığı Mihriban mezrasında bulunan camii ve zaviye ile Göynükte bulunan Murat Bey(Dülkadirli hükümdarı Süleyman Beyin torunu) Camiidir. Ancak bu eserlerden hiç birisi bu gün ayakta değildir. Mihriban mezrasının da bu gün hangi yerleşim yerine denk geldiği belirlenememiştir.
1515 Turnadağı Savaşı ile Osmanlı Hakimiyetine girince bölgede bu şekilde Osmanlı topraklarına katılmıştır.1521 yılında ise Pazarcık Zülkadriye(Maraş) Eyaletine bağlanmıştır.
1530 tarihli belgede (Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) TD 998. s.430-431) Pazarcık Nahiyesinin merkezi konumundaki Bağdın-i Sagir ve Bağdın-i Kebir ile diğer köy ve mezraların nufus ve gelir durumu gösterilmiştir. Bilinmelidir ki o zamanlarda Pazarcık bir bölge adı olarak anılmaktadır.
İki merkez köyün vergi amaçlı yapılan tespite göre durumu aşağıda gösterilmiştir.
Bağdın-ı Sagir Bağdın-ı Kebir
Hane: 23 Hane: 35
Mücerret(Bekar erkek)9 Mücerret : 13
İmam: 1 Kethüda :1
Kethüda: 1 Toplam gelir: 5804 akçe
Toplam gelir 7153 akçe
Ayrıca. Bağdını Kebir’e bağlı; Dikilitaş, Tepecik Viranı, Sayaca Bağdın, Ödek, Gök Alan, Beriberi, Kozluca Abad isimli mezralar(obalar) da yerleşik alan olarak görülmektedir. Bu oba türündeki yerleşim yerleri şüphesizki göçebe çadırlarından oluştuğu için bu gün sadece” Gök alan” ismi mevki adı( Büyükpınardan Aksu köprüsüne giden yol üzendeki geniş ekim alanları)olarak kullanılmaktadır
Buna göre Pazarcık Nahiyesinin 47 köyü ve 28 mezrası bulunmasına rağmen, köy ve mezraların 45 tanesinde nüfus yaşamaktadır.. Diğer köyler ise boş ve viran durumda olup arazileri civar köyler tarafından işlenmektedir. Bu tarihte toplam nahiye gelirinin 174477 akçe olduğu kayıtlarda yer almaktadır. Yine Bağdın-ı Kebir sınırları içerisinde Kızıl Hasan Çifliği(bu gün nerede olduğu bilinmiyor) ile Alaüddevle Bey Vakfına ait Hanyeri(bu gün aynı isimle söylenen bir muhit bulunmaktadır) isimli çiftliklerin 250 akçelik gelirleri Maraş’taki Taş Medrese ve Bekutiye Medreselerinin giderleri için tahsis edildiği, Ardıl köyünün gelirinin yarısının da aynı medreselere ve Taş Mescide tahsis edildiği 1563 tarihli Maraş Tahrir Defterindeki kayıtlarda yer almaktadır.
Yine 1563 tarihli Maraş Tahrir Defteri kayıtlarında Pazarcık, Maraş Sancağına bağlı bir nahiye olarak görülmektedir. Bu defterde Pazarcık Nahiyesi,Bağdın-ı Sagir ve Bağdın-ı Kebir olarak iki yerleşim yeri ile (47) Köy(Kariye) ve (28) Mezradan meydana gelmektedir. Vergi toplama amaçlı tutulan bu kayıtlarda geçen köy ve mezra isimlerinden bazılarının bu günkü hangi yerleşim yerleri olduğu tesbit edilememiştir.
Ayrıca bu günkü Ufacıklı köyünde Aladinek ,Göynükte de Göynük isimlerinde Nahiye teşkilatının olduğu kayıtlarda yer almaktadır.Göynük ve Aladinek nahiyelerine bağlı (8) er köy ,Göynükte 11, Aladinek’te ise 17 mezra bulunmaktadır. Bu kayıtlarda görüleceği gibi, Pazarcık’ta 1970, Aladinek’te 409 ve Göynükte ise 529 vergi nüfusu bulunmakta olup bunların hepsi de müslüman nüfustur.
1563 tarihinde Pazarcık,Aladinek ve Göynük Nahiyelerinde bulunan, bu gün aynı , benzer veya değişik isimle varlıklarını sürdüren köyler, yerleşim yerleri , muhitler:
Pazarcık Nahiyesi:
Bağdın-ı Sagir, Bağdın-ı Kebir, Kirni, Yumaklu(Yumaklı Cerit), Çiçek, Tolhum, Pazarcık Öyüğü( Baraj içinde kalan höyük), Kösüklü(Bu gün Gölbaşına bağlı), Mizmilli, Dibek Öyüğü(Osman Dede), Yaslıca Pazarcık(Muhtemelen Ördek Dede), Derbent Ağzı( Karabıyıklı), Taş Biçme, Eğlen, Erikli.
Aladinek Nahiyesi:
Aladinek(Ufacıklı), Harmancık, Karagöl, Dağdancık(Arabana bağlı köy), Ekizgölü Mezrası, Yedigöl-Hopur Mezrası, İğde Mezrası, Karasarnıç Mezrası.
Göynük Nahiyesi:
Göynük köyü, Yılankoz mezrası(muhtemelen Helete tarafında) Çataltepe mezrası(bu gün Gölbaşı ilçesine bağlı köy), Gökçayır Mezrası.
1563 tarihli Maraş Tahrir Defterindeki kayıtlara göre, Pazarcık Nahiyesinde,1970 erkek nüfus, 846 kazanç sahibi evli erkek, 570 iş ve kazanç sahibi bekar erkek, 103 sipahi( Sipahiler kendilerine dirlik arazisi verilenler tarafından beslenen atlı askerlerdir) bulunuyordu. Aladinek Nahiyesinde 409 erkek nüfus,146 evli ,187 bekar erkek, 11 sipahi; Göynük te ise 529 erkek nüfus,202 evli erkek,164 bekar erkek vergi nüfusu bulunduğu görülmektedir.
Pazarcık’ın nahiye olduğu dönemlerde ki yerleşim yeri ,Ulubahçe’nin bir kilometre kuzeyinde ki bağ-bahçelerin bulunduğu Sapaca vadisidir.. Burada bulunan camii kalıntısı,kazılarda ortaya çıkan Osmanlı paraları ve halen harabe halde bulunan mezarlık en önemli delil olarak kabul edilmektedir. Sapaca’dan vurgun ve soygundan kurtulmak amacıyla, Ulubahçenin hemen güneyinde ki Harabe diye anılan yüksek bir tepeye göç edilmiştir. Pazarcık’ta soygun ve talanı yapanların Tecirli Türkmen aşireti olduğu kayıtlarda yer almaktadır. Ayrıca Alıcu Atlı cemaatinin de zaman zaman talan yaptığı bilinmektedir. Yine Çepni oymağının Pazarcık ve Keferdiz nahiyelerini talan ederek kıtlığa sebeb oldukları Osmanlı kaynaklarında yer almaktadır( İbnülemin ts.dahiliy ks. Num.839). Muhtemelen Sapaca’dan Harabe tepesine göçün nedeni budur. Zira eskiden beri süre gelen söylentiler de bu yönde yoğunlaşmaktadır. Harabe tepesinde ev kalıntıları, büyük ve yaşlı ağaçlar halen ayaktadır. Harabe tepesinden bu günkü Ulubahçe’ye (Bağdın-ı Kebir) ne zaman taşınıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1825-1826 yıllarda olduğu kuvvetle muhtemeldir. 1563 tarihli Maraş Sancağı(Liva) Tahrir Defterinde bölge adı olarak zikredilen Pazarcık Nahiyesinin nüfus yerleşiminin yoğunluğunu iki merkez köy(Bağdın-ı Sagir-Bağdın-ı Kebir) de olduğu görülmektedir.
Osmanlı döneminde uzun süre idari olarak Nahiye teşkilatı şeklinde yapılanan Pazarcık, 1877 yılında Kaza olmuştur. Nüfus ve tapu kayıtlarının 1877 tarihine kadar inmesi bu tarihi doğrulamaktadır. Nahiye olduğu dönemlerde merkez köy olarak anılan Bağdın-ı Sağır(Sagir) (Küçük Bağdın-Küçük Bahçe) Kaza teşkilatının kurulduğu yer olarak bilinmektedir. Pazarcıkta Belediye teşkilatının kurulduğu tarih ise 1917 dir. Pazarcık 1933 tarihinden itibaren kısa bir süre için Antep İline bağlı bir kaza durumuna getirilmiş ise de 12 Ocak 1944 yılında yeniden Maraş’a bağlanmıştır.
Halep Eyaleti (Maraş Sancağı) Salnamesinde; Pazarcık Kazasının (H.1309-M.1891 ) tarihindeki yönetimi ile bilgiler verilmiştir.
Buna göre: Pazarcık kaza yönetimi aşağıdaki şekilde oluşmuştur:
Kaymakam İsmail Hakkı Bey
Kaza İdare Meclisi:
Tabiî üyeler: Naib Halil Efendi, Müftü, Mal Müdürü Muhittin Efendi(müderris) Tahrirat Katibi(Yazı işleri katibi) Ali Rıza Efendi;
Seçilmiş Üyeler: Mustafa Ağa, Ahmet Ağa, Hacı Mehmet Ağa
Mal Kalemi: Mal Müdürü Muhittin Efendi, yardımcısı Ali Avni Efendi, Refiki Arif Efendi, Sandık Emini Ohannis Efendi
Nüfus Memuru Vasıf Bey, Katibi Hacı Ali Efendi
Tapu Katibi Abdullah Bey
Bidayet Mahkemesi: ( Naib Halil Efendi başkanlığında), Başkatip Şakir Efendi, Katip Abdullah Efendi, Müstantık Muavini Sadık Efendi; Şeriye Mahkemesi ise, Naip Mehmet Salih Efendi ve diğer görevlilerden teşekkül etmektedir.
Ziraat Bankası Şube Meclisi : Reşid Efendi başkanlığında, üyeler, Hüseyin Ağa, Süleyman Ağa, Vakkas Ağa ile Sandık Katibi Ali Rıza Efendi’den kurulmuştur.
Hicri 1312(M. 1894) tarihli Halep-Maraş) Salname kayıtlarında:
Kaymakam Mehmet El Esiri Efendi
Kaza İdare Meclisi:
Tabiî Üyeler: Naip Hacı Yahya Efendi, Müftü, Malmüdürü Ahmet Efendi, Tahrirat Katibi Hüseyin Bey
Seçilmiş Üyeler: Mustafa Ağa, Mehmet Ağa, hacı Mehmet Ağa, Mehmet Ağa
Mal Kalemi:
Malmüdürü Ahmet Efendi, Muavini Emin Efendi, Refiki Arif Efendi, Sandık Emini Nezaret Efendi
Bidayet Mahkemesi:
Reis Naip H. Yahya Efendi, Üyeler Ali Efendi ve Salih Efendi, Bidayet kalemi; Başkatip Halil Efendi, İkinci katip Abdullah Efendi, Mustantık Muavini Şükrü Efendi
Nüfus İdaresi:
Memur Vekili Mustafa Efendi, Katip Ökkeş Efendi
Ziraat Bankası Şube Meclisi:
Reis Re(a)şit Efendi, Üyeler Ahmet Efendi, Hüseyin Ağa, Süleyman Ağa, Vakkas Ağa, Katip Ali Rıza Efendi
H.1313( M.1895) tarihli Halep-Maraş Salname Kayıtlarında:
Kaymakam Mehmet El Esiri Efendi
Kaza İdare Meclisi:
Tabiî Üyeler: Naip Ahmet Reşit Efendi, Müftü, Malmüdürü Ahmet Efendi, Tahrirat Katibi Ahmet Zahit Efendi
Seçilmiş Üyeler: Mustafa Ağa, Hacı Ağa, Hasan Ağa, Salman Ağa
Mal Kalemi:
Malmüdürü Ahmet Efendi, Muavini Emin Efendi, Refiki Arif Efendi, Sandık Emini Yahya Bey
Bidayet Mahkemesi:
Reis Naip Ahmet Reşit Efendi, Üyeler Ali Efendi ve İbrahm Efendi, Bidayet kalemi; Başkatip Muhittin Efendi, İkinci katip Abdullah Efendi, Mustantık Muavini Şükrü Efendi
Nüfus İdaresi:
Memur Vasıf Bey, Katip Ökkeş Efendi
Tapu Katibi Abdullah efendi, Yoklama katibi Salih Efendi, Reji Memuru Hamdi bey
Ziraat Bankası Şube Meclisi:
Reis Re(a)şit Efendi, Üyeler Hasan Efendi, Muhsin Ağa, , Vakkas Ağa, Katip Ali Rıza Efendi
Şeklindeki yönetim ekibinden bahsedilmektedir.
1891 tarihli Salname de Aksu çayının (30) un üzerinde değirmeni döndürdüğü, aynı yerden doğan Göksu çayından ise bölgede bol miktarda yetişen, ardıç, kamalak(sedir) ve çam kerestelerinin Birecik taraflarına taşındığından bahsedilmektedir. 1918-1920 tarihli Halep-Maraş Salnamesinde, Pazarcık Kazasının, 10901 erkek, 10271 kadın olmak üzere, toplam (21172 ) nüfusa sahip bulunduğu, bunlardan sadece 12 kişinin gayri müslüm(ermeni) olduğu nufus kayıtlarına dayalı olarak verilmiştir. Bütün salnamelerde, kazada (1) mekteb, (1)camii ve çeşitli dükkanlar bulunduğu belirtilmektedir
Pazarcık’ta 1877 yılında kaza teşkilatı kurulmuştur. 1877-1886 tarihleri arasındaki görev yapan Kaymakamların isimleri tespit edilememiştir. Ancak 1877 tarihinden itibaren Osmanlı Arşiv belgeleri incelendiğinde Halit Efendi’nin Hicri 1304 yani Miladi 1886 tarihinde Kazaya kaymakam olarak atandığı görülmektedir. Yine aynı arşiv belgelerinden farklı tarihlerdeki fermanlarla( Padişah emri) Pazarcık Kazasına Osmanlı Devleti döneminde atanan kaymakamlar şöyledir:
1886-1887 : Halit Efendi
1888-1891 : Hakkı Bey
1891-1893 : İsmail Hakkı Bey ( Halep Salname kayıtlarında da adı geçmektedir)
1894-1895 : Mehmet Esiri Efendi ( “ “ “ )
18996-1897 : İsmail Şükrü Efendi(vekalet)
1897-1898 : Nuri Efendi
1898-1899 : Sabir Efendi ( Rumkale(Halfeti) Kaymakamlığından nakil)
1899-1900 : Halil Rahmi Efendi (Kızıl Kilise eski kaymakamı)
1901-1901 : Ali Rıza Efendi
1902- 1904 : Mehmet Şerif Bey
1904-1905 : İzzet Bey
1906-1907 : Hüseyin Fehmi Efendi
1908-1910 : Mehmet Efendi
1910-1916 : Halil Şahap Bey(Paksoy)
1916-1920 Yakup Hamdi Paşa (Bozdağ)
Kurutuluş Savaşı Dönemi:
30 Ekim 1918 de imza edilen Mondros Ateşkes Antlaşmasına dayanarak İngilizler 1919 Şubat ayında Antep’i işgal ettikten sonra Maraş’ı de işgal etmeye kalkarlar. Bunu sezen Pazarcık ve Narlı köylüleri Aksu Köprüsünü(halen Narlı’daki bu adla anılan köprü) yakarak İngilizlerin Maraş’a girmesini engellemeye çalışmışlardır. Ancak İngilizler 22 Şubat 1919 da Narlı’ya gelirler. Köprünün tahrip olduğunu görünce yeniden geçebilecekleri bir köprü kurarlar ve ertesi gün Maraş’a girerler. Başta Zeytin deki Ermeniler olmak üzere diğer Ermeniler bando eşliğinde İngilizleri karşılarlar. İngilizlerin çekilmesi ile Fransızlar 29-30 Ekim 1919 da Maraş’ı işgal ederler. Yine yerli Ermeniler tıpkı İngilizleri karşıladıkları gibi hatta daha taşkın bir şekilde Fransızları da karşılarlar.
Kurutuluş savaşı yılarında Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal başkanlığındaki Temsil Heyeti, bölgenin Fransızlara karşı savunulmasını örgütlemek için Yüzbaşı Kurtoğlu Yörük Selim Bey ile Üsteğmen Asaf( Kılıç Ali Bey)’ı görevlendirmiştir. Elbistanda karargah oluşturan Kılıç Ali ( Yüzbaşı Ali Asaf), Maraş’ın Fransızlarca işgalini Pazarcık Jandarma Kumandanı Ramazan Bey’den haber alınca iki mitralyöz, piyade ve süvariden oluşan müfrezesini Pazarcık’a göndermiş, Pazarcık işgale uğramadığı ve Antep ile Maraş arasında önemli bir stratejik merkez olduğu için karargahını buraya nakletmiştir. Pazarcık’ta üst kuran Kılıç Ali bey, kendisini Elbistanda bir heyetle ziyaret eden Batumlu Ali Efendi ile burada da görüşerek kısa zamanda teşkilatlanmanın tamamlanmasını istemiştir. Maraş Müdafa-i Hukuk Cemiyetinin Başkanı Komiser Arslan Bey’i buraya çağırmış ve gerekli talimatları vermiştir. Pazarcık’ta da derhal bir Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kurularak Batumlu(Muhacir) Ali Efendi başkanlığında çalışmalar başlatılmıştır.
Bu arada Maraş, Antep ve Urfa bölge komutanı Fransız general Keret 6 Aralık 1919 da Maraş’ta bir toplantı düzenleyerek, Pazarcık’ta faaliyet gösteren Kılıç Ali’nin yakalanarak kendilerine teslim edilmesini istemiştir. Ancak asla bu istek yerine gerilmeyecektir..
PAZARCIK KUVAY-İ MİLLİYE CEMİYETİ
Cemiyet Başkanı:
Batumlu Ançeloğlu Muhacir Ali Efendi
Üyeler:
1. Tilkiler aşiretinden Kara Silo Ağa,
2. Atmalı Aşireti Reisi Paşa Yakup Hamdi
3. Sinemilli Aşireti Reisi (Halil)Tapo Ağa,
4. Göynük Çerkezlerinden Uzun Yusuf Ağa (şehit olmuştur),
5. Büyük Nacar Köyü’nden Kara Ali Ağazade Hasan Efendi,
6. Beşenli Cuma Kahya,
7. Ufacıklı Köyü’nden Mahmut Ağa’nın oğlu Büyük Mehmet Ağa,
8. Ufacıklı Köyü’nden Ali Ağazade Ali Efendi,
9. Helete (Düzbağ) Köyü’nden Mahmut Ağa’nın oğlu Büyük Mehmet Ağa,
10. Helete (Düzbağ) Köyü’nden Hocazadelerden Büyük Salman Ağa,
11. Helete (Düzbağ) Köyü’nden Vakkasoğlu Salman Çavuş,
12. Pazarcık Savcısı Abdullah Beyazıtoğlu,
13. Jandarma Kumandanı ( Teğmen) Mehmet Ramazan Efendi, (Konya Seydişehirli)
14. Ziraat Bankası memuru Alim Efendizade Muhlis Efendi (Şimdiki soyadları Bilgin’dir.)
15. İskilipli olan Muallim Mehmet Fevzi, (Cebe)
16. Helete Köyü Jandarma Karakol Kumandanı Hafız Mehmet Efendi.
17. Nüfus Katibi Mülazimzade Mehmet Sait Efendi.
Pazarcık Kuvay-ı Milliye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Mustafa Kemal ve bölgedeki sorumlularla irtibata geçerek bölge müdafaasında düşmana karşı direnişte fiilen görev almışlardır. Özellikle Maraş-Antep arasındaki Fransız kuvvetlerinin ikmal yollarını keserek etkili olmuşlardır. Topaktaş ve Akçakoyunlu mevkilerinde Antep’ten Maraş’a askeri mühimmat taşıyan bir müfrezenin imhasında Pazarcık Kuva-i Milliye çeteleri etkin bir rol oynamıştır. Ancak Çerkez Yusuf şehit olmuştur. 19 Ocak 1920’de Sögütlü Tepesi’nden ilçeye girmek isteyen Fransızlar geri püskürtülmüştür.
TBMM’nin 23.05.1926 tarihli oturumunda Pazarcık Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri üstün hizmetlerden dolayı “Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası” ile taltif edilmişlerdir.
Milli Mücadelenin başladığı yıllarda Kuva-i Milliye’nin bu bölge komutanı Kılıç Ali Paşa, Atmalıların Reisi Yakup Hamdi Paşa ve kayınbiraderi Sinemilli Aşireti Reisi Tapo Ağa ile irtibata geçmiş bu bölgedeki Fransızların temizlenmesinde Kahramanmaraş ve Gaziantep’te mücadele vermişlerdir. Büyük başarılar elde ederek bu topraklardan Fransızlar temizlenmiştir. Bu mücadele ile ilgili Kılıç Ali Paşa, Amerikan Koleji (Kahramanmaraş’ta) Biyokimya Öğretmeni Stanley Kerr, bu bölgeye yollanan Binbaşı E.W.C. Noel (Ortadoğu İngiliz Gizli Servis ajanı ve Güney Anadolu, İran, Irak ve Suriye bölgesinde Kürdistan kurmak için görevlendirilen ajan ), Fransız komutan Abadi, anılarında Milli Mücadele yıllarında Atmalı Reisi Yakup Hamdi Paşa ve Sinemilli Aşireti Reisi Tapo Ağa’nın mücadelelerini şu şekilde anlatmaktadırlar:
“…..Kılıç Ali Paşa ilk olarak Döşeme’deki Ağa’nın Yurdu denilen yerdeki çadırlarında Yakup Hamdi Paşa ve Tapo Ağa ile irtibat kurarlar. Mücadelenin şekli belirlenir. Atmalılara ve Sinemillilere düşen görevler belirlenir. Gerekli silahların Kılıç Ali Paşa tarafından temin edilmesine gidilir. Bu dönemde yukarıda ismi geçen İngiliz Gizli Servis Ajanı Edvart Covbertin Noel, aşiretleri Milli Mücadeleye ve Atatürke karşı ayaklandırmak ve olası bir İngiliz işgalini benimsemeleri için, Yakup Hamdi Paşa ve Tapo Ağa ile irtibata geçer. Tapo Ağa ve Yakup Hamdi Paşa Kuva-i Milliye karşıtı gözükerek İngiliz ajanından silah temin ederler. Silahlar temin edildikten sonra iki aşiret reisi Sivas’ta yapılan kongreye bağlılık telgrafı çekerler.
Bu alanda vereceğimiz ilk belge 15 Ocak1920 gün ve 1 no’lu Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlanmıştır. Buna göre Pazarcık’ın ileri gelenlerinin “Milli Kongre riyaseti”ne çektikleri telgrafın altında Sinemilli ve Atmalı aşireti mensuplarına ait altı imza bulunmaktadır.
Bu telgraf metni aşağıda görülmektedir :
Fransız işgal güçlerinin komutanları anlaşma hükümlerini her gün biraz daha bozuyor. Maraş’ı aldıklarının birinci günü İslam kadınlarına saldırıldı. Depolardaki silahlar ve bombalar Ermeni vatandaşlarımıza dağıtıldı. Geceleri polis ve jandarma devriyelerimiz öldürüldü. Bazı aşiret reisleri para ve rütbe ile aldatılıp ayaklanmaya çağrılarak toplumlar arasına nifak ve birbirini öldürme tohumları ekilmeye başlandı. Yapılan saldırılar katlanma gücümüzü aşıyor. Yinelenen el koymalar, genel vicdana baskı yapıyor. Ülkemizin uygar dünyasını viraneye çevirmek, masum ve mazlum mezarına döndürmek, tüm insanlık bir cinayet tablosuna tanık olmak istemiyorsa;
Ey tüm insanlığın vicdanı !
Bu vicdanları yakan zulme bir son veriniz. Yoksa, süt emen çocuklarımıza kadar bütün varımızı verip kanlarımızı akıtmaya hazırlanmış bulunuyoruz.
İş bu reddiyemizin bir örneği Beyrut’taki Fransız generali Gouraud’ya bir örneği Adana İşgal komutanlığına bir örneği itilaf mümessillerine verilmiştir.
Atatürk’e ulaşan haber ile Kılıç Ali kanalıyla bölgenin yardımına koşulmuştur. Kılıç Ali tarafından Pazarcık Müdafaa-i Hususi Cemiyeti başkanına çekilen telgrafın metni aşağıya alınmıştır.
Mühim ve gayet aceledir.
Pazarcık Müdafaa-i Hususi Cemiyeti
Mahreci (çıkış) Konya, Numara:690, kelimesi:70
Bir süvari müfrezesi ile hareket ettim. Yanınıza geliyorum. Fransız, bildiğimizden daha zayıf bir haldedir. Bunlara son ve kati bir darbe indirme zamanı gelmiştir. Bu hususun temini için mühim ve büyük kuvvetlerin işgal mahallerine sevk etmek de yakındır. İhlas’ı Vatan (Vatanın kurtarılması) uğrundaki azminizde sabit kaldığınıza eminim. İltimas etmek ve melun Fransızlara büyük bir darbe indirmek üzere .…bütün mücahitlerimize..…ikinci kolordu komutanlığı nezdine gelip vürudumu intizar etmenizi (gelişimi beklemenizi) bekliyorum. Cenab-ı Allah bizimledir kardeşlerim.
Kılıç Ali
Yine Pazarcık Müdafa-i Hukuk Cemiyetinin işgali protesto amaçlı çektiği telgraf metni şöyledir:
PAZARCIK PROTTESTONAMESİ
FRANSIZ İŞGAL KUVVETLERİ KOMUTANLIĞINA
Fransız Kuva-yı İşgaliye kumandanları ateşkes hükümlerini bozan her gün bir hatve daha tecavüz eyliyor. Maraş işgalinin birinci günü İslamın namusuna tecavüz edildi. Depolardaki silahlar ve bombalar Ermeni vatandaşlarımıza dağıtıldı. Geceleri polis ve jandarma devriyelerimiz öldürüldü. Aşiret reisleri para ve rütbe ile iğfale, ayaklanmaya davet edilerek beyne’l anasır tohm-ı nifak-u kıtal ekilmeye başlandı.Kanun ve hükümet her dakika bir müdaheleye uğradı. Zade-i teşvikleri olan cinayatı havsala-i sabr-u tahammül ihata edemez oldu. Bu defada Maraş’a gelen bir Fransız generali büyük toplar getireceğini, hükümete el konulacağını, bir takım adamların hapis ve nefyedileceğini beyan etti. İstanbul’da Fransız Fevkalade komiserliği tarafından hükümet-i metbuası namına Hariciye nazırımıza Maraş, Ayıntap, Urfa livalarının işgali sırf bir karakol tebdili makamında olduğu ve işgalin muvakkat bir mahiyette bulunduğunu beyan etmiş ve bu beyanat senet kabul olunmuş iken, her gün memleketimize asker, top, bomba sevkinden geri durmuyorlar. Halbuki hükümeti tamme içinde yaşıyan biz İslamlar hiçbir fikri tecavüz perverde etmediğimiz gibi bütün anasır beyninde demütemadi bir rabıta-i ittihad-u imtizac hüküm-ferman iken tecavüzatın tevalisi, sevkiyatın temadisi ve beyn-el anasır nifak ve ihtilale karşı ba’dema lakayt kalmakta mazuruz. Biz şimdiye kadar İngiltere, Amerika, Fransa ve İtalya’nın masum ve necip milletlerinin şeref ve namusları adına verilen mevaid-i kaviyeye itimaden sükunetle muamele etmiştik.
Fakat yapılan tecavüzler hudud-u tahammülümüzü geçiyor. Tevali eden müdaheleler vicdan-ı umumiyi tazyik ediyor. Cihan-ı medeniyet mülkümüzü harabezara çevirmek, masum ve mazlum mezarına döndürmek menafi-insaniyet bir levha-i cinayata şahit olmak istemiyor ise, elhak ve adaletin penahı olan vicdan-ı umumiyi beşer, bu mezalimi vicdan-suza nihayet veriniz. Aksi takdirde tıfl-ı şir-harlarımıza kadar son varımızı vermiş ve kanlarımızı isare hazırlanmış bulunuyoruz. İş bu protestomuzun birer sureti Beyrut’ta bulunan Fransız generali Gouraud’e bir nüshası Adana işgal kumandanlığına, birer nüshası da itilaf mümessillerine verilmiştir.
Eşraftan Batumlu Ali, Pazarcık Müftüsü Veli, Sinemilli Aşiret Reisi Tapo Ağa, Mücahidinden Silo, Atmalı Aşiret Reisi Paşa Yakup, Belediye Reisi Hacı Mehmet.
Bu telgrafın bir nüshası da Milli Kongre Riyasetine gönderilmiş ve Hakimiyet-i Milliye nr. 1, 15. Kanun-ı sani (Ocak) 1336 / 1920 tarihli nüshasında neşretmiştir
Gelişen hadiseler üzerine Pazarcık’tan Antep’teki işgal komutanlığına aşağıda metni bulanan bir protesto daha gönderilir.
Pazarcık Protestonamesi(6 Ocak 1920)
1.Fransızlar, Ermeni haydutları ile birlikte top ve diğer silahlar ile Ceceli Köyü’nü yakarak kökünden harap ettiler. Buradaki zayiat pek büyüktür.
2.Karabıyıklı’dan gelen Fransız süvarisi zorla ve parasız zahire aldı. Buna engel olmak isteyen ahali dövüldü ve hakarete uğradı.
3.Maraş’a giden Fransız süvarisi, Karabıyıklı’daki evine gitmekte olan Kara Ali ismindeki namuslu bir adamı öldürdü. Öteki iki kişide beraber götürüldü. Bunların sağ ve ölü olduğu hakkında şimdiye kadar hiçbir bilgi alınamadı.
4.Ahır Dağı dolaylarında bulunan Fransız askerleri ormana giden iki müslümanı şehit ettiler.
5.Fransızlar Ermenileri iki aydan beri silahlandırmaktadırlar. Bunlara top, cephane ve başka silahlar verildi. Ermeni evleri ile kiliseleri müdafaa haline kondu. Bunların hepsi Müslümanları öldürmek maksadıyla yapılan işlerdir. Bundan dolayı herkes hayatından emin değildir.
6.Burada ve civarda eşkıya yoktur. Eşkıya dediğiniz adamlar milli hukukumuza karşı olan tecavüzlere karşı koymak maksadıyla silahlanmış millet efradıdır.
7.Bunlara haydut adı vermenizi ve yukarıda saydığımız vahşilikleri protesto ederiz.
8.Bu duruma son verilmesini isteriz.
9.Mesuliyeti milli hukuku yaralayanlara ait olmak üzere bundan böyle millet haklarına zararlı olan hareketlere karşı hareketlerle mukabele edeceğimizi son defa olmak üzere bildiririz.
Memur ve Eşraf
Yedi imza
Ayrıca, o dönemde Milli Mücadelede Pazarcık’la ilgi olarak belgelerde şu bilgiler yer almaktadır:
7 Ocak 1920 Çarşamba
Şehrin yüksek ve hakim mıntıkalarını bilhassa vaktiyle bir maksat-ı hayinane ile pek muhkem bir surette yapılmış olan kiliseleri, hanları tahkim ve takviye etmişlerdi.
Türkler, bir taraftan teşkilatlarını tamamlarken diğer taraftan “Sivas’tan Kızıl Ordu, Yeşil Ordu geliyor” diye şayialar çıkararak Fransız ve Ermenileri telaşa düşürerek kuvve-i maneviyelerini kırmaya çalışıyordu. Bundan korkan Ermeniler, şehrin muhtelif noktalarından bilhassa Abara Başı Kilisesinin çan kulesinden dışarıdan Türklere yardım için kuvvet gelip gelmediği anlamak maksadıyla etrafı gözetlemeye başladılar.
Kılıç Ali bey, Pazarcık’tan gönderdiği telgraflarda; Maraş Ovasına dörtbin çadır kuracağım, Fransızları kana boyayacağım gibi ağır tehditlerde bulunuyordu. Telgraflara “ferik” (Paşa) imzasını atıyordu.
Şüphesiz ki bu telgrafta Kılıç Ali’nin gücünü ve yetkisini abartılı olarak bildirmesindeki amacı işgalcilere gözdağı vermekti.
8 Ocak 1920 Perşembe
Beş Ocak’ta Ceceli Köyü’nü tahrip eden kuvvetler Maraş’a giremediklerinden geri Antep’e döndüler. 10 Ocak’ta Antep’e vasıl olabildiler. Fransızların Maraş’a devamlı takviye kıtaları salmaları üzerine yolu kapamak icap etti. O civarda bulunan Beyazıtoğlu Zafer ve Muharrem beyler ile Muallim Hayrullah Efendi’ye Türkoğlu-Maraş yolunun kapatılması emri verilmiş, ayrıca Dehliz’de bulunan Yakup Hamdi Müfrezesi de Atmalı Aşireti Kuvvetleri ile birlikte Bababurnu’na doğru kaydırılmıştı. Bu hazırlık yapılırken Fransızların İslahiye’den bir taburlarının gelmekte olduğu görüldü. Derhal Beyazıtoğlu Zafer ve Muharrem Beyler komutasındaki milli kuvvetler taarruza geçtiler….
Milli Mücadele yıllarında Fransızlarla Ermeniler birlikte hareket ederler. Bölgedeki Ermeni halkının lideri olan Agop Hırlakyan, Engizek Yaylası’nda komşusu olan Tapo Ağa ile irtibata geçer. Kendilerini desteklemelerini ister. Tapo Ağa ve Yakup Hamdi Bey, çadırda Fransız ve Ermenilerle görüştükten sonra dışarı çıkarlar. İkisi de Fransız görüşmeciler ile Agop Hırlakyan’ın tekliflerinden rahatsız olduklarını, böyle bir teklifin kendilerini rencide ettiğini, bu nedenle Agop Hırlakyan’ı ve Fransızları öldürmek istediklerini ancak bu kişilerin çadırlarında misafir olduklarından dolayı geleneklerinde misafir öldürülmesi olmadığını kararlaştırarak gelen görüşmecilere tekliflerinin yanlış olduğunu Milli Mücadele’nin yanında olmanın namus meselesi olduğunu söyleyerek Fransızlar ve Ermeniler geri yollanır….”
Pazarcık civarında Milli Teşkilat kurulması için çalışan Mehmet Cebe hatıralarında ise; Pazarcık’a görünüşte meb’us seçimi için gittiklerini ancak asıl amaçlarının Milli Teşkilatı kurmak olduğunu, bu amaçla büyük bir aşiretin oturduğu köye arkadaşı Muallim Hayrullah Bey ile birlikte gittiklerini ve köyde büyük nüfuzu olan aşiret reisini milli cepheye kazandırmak için çalıştıklarını fakat bir türlü ikna edemediklerini belirterek, aşiret reisinin annesinin kendilerini dinlemiş olduğunu ve içeri girerek şu sözleri söylediğini kaydetmektedir :
“Evlatlarım! Bütün konuşmalarınızı yandaki odadan dinledim. Evet, haklısınız. Biz yarın Türk memuru, Türk jandarması yerine Ermeni veya Fransız memuru ve jandarması görecek olduktan sonra varlığımızın hiçbir kıymeti kalmaz. Siz bana bakın! Benim de bu aşiretin üzerinde hatunluk hükmüm sürer. Mademki millet bu işgali istemiyor, biz de düşmana karşı gelmek isteyen bu milletle beraberiz. Harp ise harp, kan ise kan, mal ise mal…? Her ne lazımsa kurtuluncaya kadar bütün aşiretle fedaya hazırız.”
Bu vatansever annenin sözleri üzerine Ağa, tereddütten kurtuldu ve milletle birlikte düşmana karşı koyarak büyük faydalar sağladı.
Fransız Generali Abadi, Pazarcık’taki iki büyük aşiretin kendileri ile olan mücadelelerinin en önemli kısmı olan ikmal yollarının kesilmesi ve takviye birliklerinin Kahramanmaraş’a gelmesini engellemelerini şu şekilde anlatmaktadır.
“Gaziantep’e gelen ve Kahramanmaraş’a yardım etmek için gelecek takviye Fransız gücünde bulunan Cezayirli lejyonerler Müslüman olduklarından, savaş taraftarı değildirler. Kahramanmaraş ve Gaziantep’teki Kuvay-ı Milliye güçleri ile irtibata geçerler. Fransız taburunun Kahramanmaraş’a intikalinde pusuya düşürülmesi görevi Atmalı ve Sinemilli aşiretlerinin reislerine verilir. Yakup Hamdi Bey komutasındaki Atmalı gurupları Balkayası’nda, Tapo Ağa komutasındaki Sinemilli grupları ise Aksu Köprüsü’ne pusu kurmuşlardır. Böylece Kahramanmaraş’a gelen Fransız taburunun yok edilmesi sağlanmıştır. Kahramanmaraş’ın kurtuluşu sağlandıktan sonra Pazarcık'taki milli kuvvetler Gaziantep savunmalarında aktif rol almışlardır.”
Bekir Sami Bayazıt ise Kahramanmaraş’ta Bayazıtoğulları isimli eserinde bu konuda aşağıdaki anlatımda bulunmaktadır:
“Evet komşu şehir Antep mücadelesinde Pazarcıklı aşiretler vardır. Bayazıtoğlu Muharrem ve Bayazıtoğlu Zafer Beyler ile Küçük Abdullah beyler vardır. 1.Dönem Antep mebusu Abdurrahman Lami efendi ilk Türkiye Büyük Millet Meclisinde söz alarak “Ayıntap bu gün müdafaa edilmeyecekse, yarın edilecektir. Evvelemirde ahalinin kuvvei maneviyatını yükseltmek lazımdır. Bugün Maraş’la Ayıntap arasında ikibin haneli köyler vardır. Bunlar son zamanlarda çetelik yapmışlardı. Pazarcık’tan altıbin kuvvet geldi. O zaman daha fazla kuvvet de yoktu. Her bir neferi bir mücahit bir kale idi. Hiç hükümetten para istemediler. Çünkü bunlar gönüllü neferlerdi. Ayıntap ahalisi kendi imkanlarıyla bu gönüllü askerlerin dört ay süreyle iaşelerini temin ettiler.”
Pazarcık Jandarma Komutanı Ramazan Bey komutasında yaklaşık 400 mevcutlu Kuvay-i Milliye müfrezesi Maraş’a hareket ederek Fransızlara karşı mücadeleye katılır. Antep’ten Maraş’a yardıma gelecek Fransız kuvvetlerinin önü Pazarcık Kuvay-i Milliyecileri tarafından kesilir (16 Ocak 1920). Fransızların,50 ölü ve bir o kadarda yaralı bıraktıkları Kılıç Ali Paşa’nın aynı tarihli 29 sayılı raporunda yer almaktadır. Ayrıca Karabıyıklı ve Aksu Köprülerindeki çatışmalarda milli çete kuvvetler de kayıp vermiştir(Uzun Yusuf-Benli Ahmet). Bunun üzerine Fransızlar Kılıç Ali Paşa ve Pazarcık milli kuvvetlerini yok etmek için,bir taburu yola çıkarırlar.İki süvari bölüğü de güneyden Pazarcık üzerine yürüyüşe geçer.Bunu haber alan Kılıç Ali Paşa, Pazarcık’ın batısında Hacı Ahmet mevkiinde(bugünkü mezarlık) pusu kurar,diğer milli kuvvetler de Pazarcık’ın batısında Söğütlü köyü civarında yerleşirler. Pazarcık’a girmeye çalışan Fransızlar Aksu köprüsündeki Ali Rıza Pişkin komutasındaki müfreze tarafından püskürtülür, Ayrıca Eloğlu(Türkoğlu) yönünden gelen Hüseyin Efe komutasındaki müfrezenin baskınına uğrarlar ve Pazarcık’a girme hayalleri bitince Maraş’a doğru kaçmak zorunda kalırlar(19 Ocak 1920). İşte bu tarih Pazarcık’ın işgalden önlendiği tarih olarak kabul edilir.